-- eleştiri, genel

Bazen Görünmez Olduğumu Düşünüyorum..

Evet, gerçekten de bazen görünmez olduğumu düşünüyorum. Nasıl mı? Anlatayım:

Mesela bisiklet yolunda bisiklet kullanırken karşımdan gelen insanlar sanki onlara çarpmak üzere değilmişim gibi yürüyüşlerine, sohbetlerine veyahut o anda ne yapıyorlarsa o şeye devam ediyorlar. Son saniyeye kadar ellerim fren kollarında bekliyorum, çoğunlukla yoldan çıkan ya da frene basan ben oluyorum. Aynı yöne doğru gittiklerimizi saymıyorum bile. İşte böyle durumlarda “Ulan acaba görünmez miyim?” diye sık sık soruyorum kendime. Amsterdam’da bisiklet kullananlar da soruyor mudur acaba benzer soruları?

Bu alakasız fotoğrafı koymazsam ölürdüm. kaynak: umad.com

 

Aynı bakkaldan, marketten, fırından vs. alış veriş yaptığım ya da aynı apartmanda yaşadığım komşularım mesela. Aynı işyerinde çalıştığım insanlar. Aynı otobüse bindiğim yolcular.. Korkmayın lan! Selam verdiğinizde, selamımı aldığınızda ya da bir gülümseme sonrasında ısırmam, zarar vermem size. Oradayım işte; yan koltukta, aynı asansörde ya da kasiyere adım adım yaklaşırken senden bir önce veya bir sonraki sırada. Yoksa orada değil miyim? “Ulan acaba görünmez miyim?”

kaynak: vanityfair.com

 

Bazı hanımefendiler, grup halinde dolaşan bazı ergen bireyler, kıyafetlerinin toplam maddi değeri benimkilerden yüksek olan bazı kişiler ya da bir yerlerde orta seviye yönetici çalışanlar. Bu acayip kümenin nasıl bir ortak noktası olabilir? Bana denk gelenlerinde şöyle bir ortak nokta var: bisiklet yolundaki senaryonun neredeyse aynısı. Tek fark yaya olmamız. Aynı doğrultuda birbirimize doğru yürürken onlara yol vereceğimden o kadar eminler ki, yol boşmuşçasına yürümeye devam ediyorlar çoğunlukla. Düello yapan şövalye miyiz oğlum biz, çarpışmayı neden hep son anda önlemek zorundayız? Lan yoksa? “Ulan acaba görünmez miyim?”

Liste uzayıp gidiyor ama bu kadarı kafi. Sadece trafikte olan örnekleri yazmaya kalksam, sayfanın sağındaki scroll bar pirinç tanesi kadar kalır.

Raif Efendi’yi bilir misiniz? Şöyle küçük bir kısmını burda paylaşsak problem olmaz herhalde:


Ne zaman kendimle baş başa kalsam, Raif efendinin saf yüzü, biraz dünyadan uzak, buna rağmen bir insana tesadüf ettikleri zaman tebessüm etmek isteyen bakışları gözlerimin önünde canlanıyor.

Halbuki o hiç de fevkalade bir adam değildi. Hatta pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini gö­rüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi. Hayatının bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhakkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız: “Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık, hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?”

Fakat bunu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız; onların da birer kafaları, bunun içinde, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkûm birer dimağları bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç âlemleri olacağını hiç aklı­mıza getirmeyiz. Bu âlemin tezahürlerini dışarı vermediklerine bakıp onların manen yaşamadıklarına hükmedecek yerde, en basit bir beşer tecessüsü ile, bu meçhul âlemi merak etsek, belki hiç ummadığımız şeyler görmemiz, beklemediğimiz zenginliklerle karşılaşmamız mümkün olur. Fakat insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar.

Kürk Mantolu Madonna – Sabahattin Ali

Heh işte aynen Raif Efendi gibi hissettiriyorsunuz insanlara. Yapmayın öyle.

Acaba görünmez miyim? Hayır, görünmez falan değilim. Yalnızca etraftaki insanlar her geçen gün toplumsal saygıyı ve empati yeteneklerini biraz daha yitiriyorlar. Sıfıra düştüğünde ne olacak?

Yorum yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.